Close
Küba

Küba

Paris aktarmalı Havana uçuşu İstanbul Atatürk Havalimanı’na geldiğinde Küba’da geçirilecek birbirinden keyifli anları bilse insan, kesinlikle yüzünde kocaman bir gülümseme olurdu. Ama bu genellikle yolculuğun sonunda, Küba’nın milli kahramanı Jose Marti’nin adını almış olan havalimanında aklına düşüyor Küba’yı gezme şansına erişmiş kişilerin.

IMG_3206

Mevsimi Florida’ya çok benzeyen Küba’ya gitmek için Haziran, Temmuz, Ağustos gibi ayları seçmemek doğru olur. Bu aylarda şiddetli rüzgarlar ve yağmurlar Küba’yı vuruyor. Ancak öyle bir sistem kurulmuş ki neredeyse 60 senedir 1 defa bile sel olmamış bu ülkede. Küba’ya gitmek için en iyi zaman ise hemen herkesin ortak fikri olan “Fidel ölmeden önce” zamanıdır. Gerçekten de sıvaları dökülmüş binaları, eski Amerikan arabaları ve Che gerçekten de Küba’yı anlatan kartpostalların vazgeçilmezleridir. Ve tüm ülkeye yayılmış bu görüntüler Fidel Castro’nun önderliğinde gerçekleşen “Devrim”in sonucudur.

Küba, İspanyollar adaya ulaşmadan önce barış içinde yaşayan yerli halklara ev sahipliği yapıyormuş. En büyüğü Tainoslar olan üç farklı kabileden bahsediliyor. Bu kabileler kendi aralarında bir barış halinde yaşıyor, özellikle toplayıcılık ve tarımla hayatlarını idame ettiriyorlarmış. 15. Yüzyılın başlarında bir gün İspanyollar adaya geldiklerinde adanın tarihi de şekillenmeye başlıyor. Üstelik adanın doğusunda yer alan Bariay sahillerine ilk adım atan isim, hemen herkesin yakından bildiği Kristof Kolomb’dan başkası değil. Kolomb adanın doğal güzelliğinden büyüleniyor büyülenmesine ama ne yazık ki o şekli ile bırakmayı hayal dahi etmiyor. Adaya derhal İspanya Krallığı adına el koyuyor ve ismini Asturya Prensi Juan’a ithafen Isla de Juana koyuyor. İlk Avrupa kolonisi Kolomb’un gelişinden yaklaşık 20 yıl sonra vahşi kolonist Diego Velazquez tarafından Baracoa’da kuruluyor. Adaya Avrupalılar yerleştikten sonra ne yazık ki ciddi anlamda bir katliam başlıyor ve yerli halkın çok büyük bölümü öldürülüyor.

IMG_3381 IMG_3501 IMG_3325

Neden sonra İspanyollar şeker kamışı ve tütünü keşfediyorlar ve ülke tarihinde çok önemli bir dönüm noktasına daha geliniyor. Yerli halkın şeker kamışı ve tütün tarlalarında çalışamadığını anlayan beyaz adam, kara kıta Afrika’dan köleler getirmeye başlıyor. Böylece adanın kültürel hayatına çok ciddi biçimde etki eden siyahi halk Küba’ya gelmiş oluyor. Havana’da şeker kamışının tarihini anlatan bir müze dahi var.

Tıpkı bizim gibi Kübalılar da kahramanları çok seviyor. Üstelik tarih bu güzel ada ülkesine kahramanlar konusunda oldukça cömert davranmış. Özellikle 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Carlos Manuel de Cespedes isimli şeker kamışı üreticisinin kendi kölelerini azat ederek İspanyollara karşı ilk örgütlü hareketi başlatmasının ardından kahramanlar bu ülkeye yağmur gibi yağmaya başlamış. Ülkenin babası olarak anılan Cespedes’ten yaklaşık 25 sene sonra Jose Marti isimli bir gazeteci Küba’yı İspanyollara karşı birleştirerek, adayı özgürlüğüne kavuşturmaya çok yaklaşıyor. Hareketin başlamasından sadece 3 sene sonra bir çatışmada ölünce, ülke Jose Marti’yi ulusal kahraman mertebesine yükseltiyor tabii ki. Tam İspanyollardan kurtulduk derken, Maine isimli bir Amerikan gemisi tam da Havana açıklarında batıyor. Bugün bile İspanyol mayınlarından mı, yoksa geminin içindeki patlayıcılardan mı olduğu çözülemeyen bu felaket nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri, İspanya’ya savaş açıyor. Böylece bağımsız Küba’da Amerika devri başlıyor. Bugün Paris’in simgelerinden olan Lido Show ile rahatlıkla yarışabilecek görsellikte ve güzellikteki meşhur Tropicana Show’da o zamandan kalma kültürel miraslardan bir tanesi.

IMG_3473 IMG_3296

Uzun yıllar süren diktatör hükümetlerin sonucu ise bugün modern dünyanın en çok hayranlık duyulan efsanelerinden birine yani Küba Devrimi’ne yol açıyor. Fidel Castro önderliğinde, Ernesto “Che” Guavera’nın da içinde bulunduğu bir grup vatansever, Amerika’nın Küba halkı üzerindeki egemenliğini kırmak adına harekete geçiyor. 1953 yılında Santiago’da bulunan Moncada Kışlası’na düzenlenen başarısız girişim ile başlayıp 1959 yılında Santa Clara’da, diktatör Batista’nın gönderdiği Zırhlı Tren’in Che tarafından ele geçirilmesiyle sona eren savaş sonucunda Küba Devrimi gerçekleşiyor.

IMG_3522 IMG_3512

Küba’ya vardığınız andan itibaren insanı sarmalayan “Zamanın durmuş olduğu” hissiyatının başlangıcı da işte bu tarihe rastlıyor. Havana sokaklarında rengârenk salınan eski Amerikan arabaları da bu dönemde ülkeyi terk eden toprak ağalarından kalma. UNESCO Küba’ya epey yatırım yapıyor ve Küba bu yatırımı sonuna kadar hak ediyor. Eski Havana, meydanları Arnavut kaldırımı döşenmiş sokakları, faytonları, Malecon Bulvarı, Morro Kalesi ile ülkenin en kalabalık şehri olan Havana akşamları farklı bir kılığa bürünüyor. Salsa, rumba ve çaça şehrin tüm köşesine meltemler eşliğinde taşınırken bir taraftan da caz kulüplerinden sızan melodiler Küba halkını ve Havana’da bulunan şanslı turistleri Karayiplerin kültürü ile harmanlıyor.

IMG_3290 IMG_3302 IMG_3477

Küba’da her zaman her yerde müzik var. Sokaklarda, yemek yediğiniz restoranda, şehrin meydanında bir kahve içmek için oturduğunuz cafede… Belki de Kübalıların yüzünde sürekli asılı duran gülümsemenin kaynağı bu. Müzik bu kadar çok ve devamlı olunca, birçok dansın Küba’dan yayılmış olmasına şaşırmamak gerek. Özellikle salsa, akşamları birçok gece kulübünde yerel halkın buluşup sosyalleşmeleri için bir sebep oluyor.

Müzik, dans, devrim, kokteyller ve eski arabalardan başka motifleri de var ülkenin. Bunlardan belki de en bilineni yıllarca Küba’nın huzur dolu sakinliğine sığınmış ve burada başta Yaşlı Adam ve Deniz olmak üzere birçok eserini yazmış olan Ernest Hemingway. Havana’nın hemen dışında yer alan ve bugün bir müze olarak hizmet veren evi ile birlikte yıllar boyu tüm turistlerin mutlaka bir kez uğrayarak Ernest Hemingway’in mojitosundan içtiği La Bodeguita del Medio ve yine Hemingway’in daiquirisinden içtiği El Floridita Havana, Küba’yı zenginleştiren unsurlardan bazıları.

Küba elbette sadece Havana’dan ibaret değil. Havana’nın güneybatısında kalan Vinales Vadisi muazzam doğasıyla mutlaka görülmesi gereken bir yer. Dünyaca ünlü Küba purolarının tütünleri bu vadide yetişiyor.

IMG_3402    IMG_3454

Güneye gidildikçe UNESCO tarafından dünya mirası ilan edilmiş başka şehirler, başka tarihler yaşanmaya devam ediyor. Örneğin ülkede önceden planlanarak inşa edilmiş tek şehir olan Cienfuegos. Düz uzun caddeleri geniş meydanlara açılan şehirde yer alan Tomas Terry Tiyatrosu çok büyük olmayan ama akustiği ile övünen 100 yılı aşkın zamandır ayakta olan bir mekan. Kahramanlar kadar romantik hikayeleri de seven bu halk için önemli motiflerden biri olan Elhamra Sarayı’nı örnek alarak inşa edilmiş Palacio de Valle isimli saray hem çatısından tüm şehri bütün güzellikleri ile izleyebileceğiniz bir mekan, hem de leziz yemekler tadabileceğiniz bir restoran.

Karayip kıyılarının incisi ise Trinidad. Devlet el atmayı unuttuğu için UNESCO’nun dokusu bozulmaması adına dünya mirası ilan edip yardım ettiği şehir. Özellikle akşam güneşinde gezerken İspanya’dan gemiler dolusu getirilen taşların döşeli olduğu sokaklarda, rengarenk badanaları ile yan yana dizilmiş tek katlı kolonyal evlerin her birine hayranlıkla bakıyorsunuz. Attığınız her adımda yüzlerce yıl önce korsanların da aynı yollarda yürüdüğü hissini veren bu şehrin sokakları saldırılara karşı öyle bir dizayn edilmiş ki yanınızda şehri bilmeyen biri yoksa kaybolmanız işten bile değil.

IMG_3829     IMG_3253

İnsanın olduğu yerde sanat mutlaka filizleniyor ama Küba bu konuda bir adım önde. Müzik kesinlikle günlük hayatın bir parçası haline gelmiş durumda. Dans, halkın genlerine öylesine işlemiş ki Kübalılar yürürken dahi dans ediyormuş gibidir diye bir özdeyiş bile kullanılır olmuş. Bununla birlikte Havana ve Trinidad caddelerinde birçok resim atölyesi kapılarını ardına kadar açmış misafirleri bekliyor. Yalnız Küba’dan sanat eseri, koleksiyon değeri taşıyan herhangi bir şey satın alındığında mutlaka sertifikasının alınması gerekiyor, aksi takdirde ülkeyi terk ederken sorun yaşanabiliyor.

IMG_3580

20. yüzyılın efsanelerinden Che Guavera, Kübalılar için devrimin en önemli üçüncü ismi aslında. Birinci sırada tabii ki Fidel Castro gelirken ikinci sırada genç yaşta hayatını yitiren Camilo Cienfuegos geliyor. Buna karşın Che Bolivya’da öldürüldükten yıllar sonra naaşı Küba’ya getiriliyor ve ailesinden alınan onayla devrimin kazanıldığı yere bir mozole ve hemen yanında Che’nin hayatından kesitler sergilenen bir müze yapılıyor. Hayatını dünya halklarınn özgürlüğüne adamış olan bu insana saygılarınızı sunmak isterseniz gitmeniz gereken şehir Santa Clara. Devrimin efsane figürlerinden, bugün yine açık hava müzesi olarak hizmet veren Zırhlı Tren de yine burada.

IMG_3249    IMG_3252   IMG_1024a

Küba demişken kokteyllerden ve purodan bahsetmemek olmaz. Tüm dünyanın bildiği pinacolada, mojito ve daiquiri isimli kokteyller ile Trinidad’da içilen La Canchanchara isimli, limon, bal, su ve bazı baharatlar kullanılarak yapılan içecek mutlaka denenmesi gerekenler. Şeker kamışından imal edilen rom, bunların yanında geliyor ve isteğe göre ekleniyor ya da eklenmiyor. Küba purosu ise devlet kontrolünde birkaç marka tarafından üretiliyor. Tütünün kaç yıllık olduğu, puronun boyutları gibi unsurlar fiyatını da belirliyor. Birçok damak zevkine uygun üretilen purolardan isteseniz de 100 adetten fazlasını alamıyorsunuz.

Bir rüya gibi geçen günlerden sonra Jose Marti ismini bir kez daha duyduğunuzda artık dönüş uçağındasınız demektir. Bir Boeing 777-300’ün dar koltuklarından birinde oturmuş geçirmiş olduğunuz tatilin en güzel anını hatırlamaya çalışıyor olabilirsiniz. Çok zorlamayın zihninizi, o kadar çok güzel anınız var ki hangisini en üste koyacağınıza daha uzun süre karar veremeyeceksiniz.

Küba’yla vedalaşmak zordur ama yine de üzülmeyin. Küba, yakında anılarınızı tazelemek üzere sizi tekrar çağıracak ve bu karşı konulamaz çekimi ile kendisine yeniden sürükleyecek.

Velit GAZEL

 

Gazella Turizm Küba Turu

Gazella Turizm Küba

Close