Close
Değeri En Az Bilinen Kent: Krakow

Değeri En Az Bilinen Kent: Krakow

Krakow, Polonya’nın güney bölümünde, Vistül (Polonyalılar Wisla diyor) Nehri kenarında kurulu tarihi bir kent. Adını, eski bir efsane kahramanı olan Krakus’tan almış. Polonya’nın en eski kentlerinden biri. Arkeolojik buluntular burada paleolitik dönem yerleşimlerinin varlığına işaret ediyor. Zaman içinde ticaret yolların üzerinde yer alması nedeniyle gelişen kent ortaçağ başlarında Polonya’nın en önemli merkezlerinden birisi haline gelmiş. 12.yüzyıldan sonra birçok kilise ve katedralin inşasıyla kentin tarihi panoraması Gotik bir kimlik kazanmış. Avrupa’da Rönesans rüzgârlarının estiği dönemlerde Krakow Polonya başkenti olmuş, sanat ve kültür ağırlıklı kent gelişimi hız kazanmış. Dünya Savaşı yılları ise Krakow açısından çok acılı bir dönem. Çünkü savaş tüm Polonya’yı derinden etkilese de Krakow bölgesi özel bir önem taşıyor. Nazilerin tüm Avrupa’dan insanları toplayıp öldürdükleri Auschwitz ve Birkenau kampları burada bulunuyor. Steven Spielberg’in Oskarlı filmi Schindler’in Listesi’ne konu olan Krakow savaşın yıkıcı etkilerinden önemli ölçüde korunmuş. Krakow ve yakınındaki Wieliczka tuz madenleri UNESCO Dünya mirası listesine ilk giren yerlerden. Bugün Krakow hak ettiğinden daha az tanınan önemli bir kültürel, akademik ve turistik merkez olarak varlığını sürdürüyor.

Kuzeydeki Varşova’dan iki buçuk saat süren bir tren yolculuğu ile Krakow’a ulaştım. Krakow gezisi hoş bir sürprizle başladı: Tren istasyonu kent merkezine yürüyerek sadece beş dakika uzaklıkta! Kenti keşfetmeye başlamak için en iyi yer, Vistül nehrinin güneyden sınırladığı Wawel Tepesi. Surlarla çevrili tepe muhteşem nehir manzarası ile kente tepeden bakıyor. Tepeye eski kentin olduğu kuzey yönünden eğimli bir yolu tırmanarak giriyoruz. Buradaki en önemli iki yapı büyük Krakow Katedrali ve Wawel Kraliyet Kalesi. Katedral 1020 yılında yapılmış, 1364 yılında bugünkü şeklini almış. Zaman içinde çeşitli şapeller, saat ve çan kuleleri, hizmet binaları eklenerek tamamlanmış. Katedralin orta bölümündeki Zygmunt kulesinde 1520 yılından kalma ünlü büyük çan bulunuyor. 2 metre çapında, 11 ton ağırlığında bu çan taç giyme töreni gibi önemli günlerde çalınırmış. Katedralin içi eski dönemlerden modern zamanlara dek birçok farklı türde döşeme ve bezemeler ile kaplı. Katedral Müzesi de görülmeye değer.

Tepedeki ikinci önemli yapı Wawel Kraliyet Kalesi, Katedral ile yaklaşık aynı tarihe sahip. Kale ortadaki avluyu çevreleyen üç katlı kemerli cephelere sahip korunaklı bir yapı. Kalede “Tavuk Pençesi” gözlem köşesi, Kralın odası, Barok stildeki “Kuşlar Salonu”, Senatörler Salonu, hazine ve silah odaları önemli bölümler.

Wawel Tepesinde bu iki önemli yapıdan başka orta bölümdeki arkeolojik alan, Kayıp Wawel sergisi, güney surlardaki “Ejderha Yatağı”, kale girişindeki Tadeusz Kosciuszko anıtı önemli bölümler. Buraya ait bir efsanede, bir zamanlar Krakow’un başına bir ejderha gelir çöker. Halkı korkutan bu canavarı kim öldürürse Kral kızını onunla evlendirecektir. Bir ayakkabıcı öne çıkar. Bir keçiyi zehirle doldurarak kazığa bağlar. Gelip zehirli keçiyi yiyen ejderha ölür. Ayakkabıcı da Kralın kızı ile evlenir.

Tepeyi çevreleyen sağlam ve çeşitli güvenlik sistemlerine sahip surlar o zamanın daha gerçekçi savunma gereksinimleri hakkında düşünmeme neden oluyor. Belli ki hiç de kolay bir yaşamları olmamış.

Wawel Tepesinden çıkıp kuzeye doğru on dakika yürüyerek Eski Kent bölümüne varıyoruz. 1257’de Dük Boleslav’ın Krakow’a tanıdığı ticari ve yönetimsel ayrıcalıklar kentin gelişiminde anahtar rol oynamış. Böylece kentin merkezindeki bu geniş bölge bugünkü tarihi dokuyu oluşturmak üzere birçok önemli yapıya kavuşmuş. Izgara biçimindeki düzgün cadde ve sokakların merkezinde Pazar Meydanı yer alıyor. Meydandaki eski Kumaş Borsası (Sukiennice) bugün dükkânlar, kafeler ve resim sergilerine ev sahipliği yapıyor. Meydan etrafında Şehir Kulesi, Christopher Sarayı, St.Mary Alanı ve Kilisesi, St.Barbara Kilisesi, St.Adalbert Kilisesi, Adam Mickiewicz Anıtı bulunuyor. Şehir kulesinde her saat başı kostümlü bir kişi kulenin tepesinde trompet ile bir ezgi çalmaya başlıyor ve ezginin yarısında aniden duruyor. Bu olayın öyküsü ise şöyle: Cengiz Han ordusu ile Krakow üzerine yürüdüğü zaman bir asker trompeti ile halkı uyarıyor. Ancak istilacılardan bir asker yayını gererek okunu atıp onu vuruyor. Bu öykü ezginin neden yarıda kesildiğini açıklıyor.

Görülmeye değer tarihi yapıların büyük bölümü Eski Kent bölgesinde olmakla birlikte, Kazimierz bölgesi de kayda değer kültürel varlıklar barındırıyor. 14. Yüzyılda ayrı bir kent olarak güvenlik ve konum açısından Krakow ile yarışan Kazimierz sonraları Krakow ile birleşerek Vistül Nehri kuzeyinde bir bölge haline gelmiş. Daha sonra özellikle Yahudi kültürünün merkezi olarak gelişmiş. Szeroka Caddesi, Remu’h Mezarlığı, Corpus Christi Kilisesi, Kazimierz Kent binası ve birçok Sinagog buradaki önemli yerler.

Eski Kentin batı bölümündeki Piasek ve kuzey tarafındaki Wesola, Kleparz ve Biskupie bölgeleri birçok tarihi anıt ve bina, kilise, manastır, müze, park, bahçe, sanat galerisi, üniversite, akademi gibi yapılarla Krakow’un kültürel varlığını tamamlıyor.

Krakow ve çevresini de içine alan Güney Polonya eski Krallığın en zengin ve nüfusu en yoğun bölgesiymiş. Buradaki merkezlerden en önemlilerinden biri Wieliczka tuz madenleri. 11. Yüzyılda burada tuz kazılmaya başlandığı biliniyor. Tuz o dönemlerde yaşamsal değere sahip bir madde olduğundan Wieliczka yüzyıllar boyunca önemini kaybetmemiş ve Polonya Krallığı’nın belli başlı doğal zenginlikleri içinde yer almış. Bir buçuk saat süren tur boyunca duvarları –ya da herhangi bir yeri- yaladığınızda gerçekten tuz tadı alıyorsunuz. Duvarlar, basamaklar, döşeme, hatta avizeler dahi kristal halde tuzdan yapılmış. Burada 10 yüzyıldan beri süregelen tuz madenciliği 200 kilometreyi aşan tüneller, 2000’den fazla mağara, sayısız odacık meydana getirmiş. Tur ile maden girişinden 135 metre derinliğe kadar ahşap asansörle iniliyor. Tuz kayalıklarının oyulup biçimlendirilmesiyle şapeller inşa edilmiş, buradaki heykeller, duvar bezemeleri, merdiven korkulukları da tuz kristallerinden yapılmış.

Krakow bölgesi yakın zamanın en büyük insanlık dramına tanıklık ediyor. Savaş yıllarında milyonlarca insanın öldürüldüğü toplama kampları bugün daha fazla milyonlar tarafından sessizce ziyaret ediliyor. 1979 yılında UNESCO’nın İnsanlığın Kültür Mirası listesine eklenen bu iki kampın kalıntıları ve Yahudi Mezarlığı, Auschwitz-Birkenau Devlet Müzesi ve Yahudi Soykırımı anma mekânı olarak kamuya açılmış durumda.

Krakow’a gelmeden önce buradan, “değeri en az bilinen kent” olarak söz edildiğini okumuştum. Kenti gördükten sonra bu söze hak veriyorum.

Hoşçakal Krakow! Do widzenia Kraków!

Fotoğraf Galerisi:

 

Yazı ve Fotoğraflar: Gökhan Korkmazgil

Close