Close
Obrigado*, Maputo!: Mozambik

Obrigado*, Maputo!: Mozambik

Afrika’nın güneydoğu ucunda kıyı boyunca yayılmış olan Mozambik, uzun sahilleri, deniz ürünleri, dalış noktaları ve otuz seneden fazla süren iç savaş sonrası demokrasiye yaptığı yumuşak geçişiyle tanınıyor. Ülke eskiden Ummanlı tacirlerin en fazla ticaret yaptıkları yerlerden biriymiş -öyle ki Mozambik isminin bölgedeki bir adayı üs haline getiren ve bölgedeki ticareti hakimiyeti altına alan Musa Bin Beg adlı tüccardan geldiği söyleniyor. Ülkede en sık konuşulan dil Portekiz’in eski sömürgesi olduğu için Portekizce ve yine Arap ve Afrika dillerinin bir karışımı olan Swahili’yse ülkenin ikinci dili. Başkent Maputo, Mozambik’in en iyi altyapısına sahip yeri olsa da her an yıkılacak gibi duran bakımsız binalarla ve bol çukurlu caddelerle dolu. Ülkenin ekonomisi iyi olmadığı ve her şey bir toparlanma sürecinde olduğu için çevre bakımsız, caddeler çöp ve dilenci dolu.

Bugün şehirde iyi bir yürüyüş yapacağız. Avenida da Marginal, Maputo’nun merkezinden 20 km kuzeye uzanan, kumsala paralel bir cadde. Şehre doğru yürümeye bu caddenin ortasından yani havaalanı kavşağından başlıyoruz. Solumuzda deniz, şehre doğru gidiyoruz; kumsalda ilk olarak karşımıza balık lokantaları çıkıyor. Biraz ileride Holiday Inn Oteli, sahilin 500 m’sini kapamış ama önündeki kumsal yine de herkese açık; işportacılar güneşlenmekte olan otel müşterilerini rahatsız etmekle meşguller. On dakika daha yürüyünce mayın patlaması sonucu sakat kalmış kimselerin ürettiği el sanatlarının olduğu bir mağazaya varıyoruz. Mozambik’te iç savaş sırasında döşenen mayınlar bugün hâlâ can almaya devam ediyor. Özellikle Mozambik’in çok büyük bir kısmının su altında kaldığı 2000 yılındaki sel felaketi sonrası mayına bağlı can kayıpları artmış çünkü selle birlikte yer değiştiren mayınlar ancak üzerine basılınca anlaşılıyorlar!

Biraz daha ötede Maputo Denizcilik Kulübü var. Deniz kenarında büyükçe bir lokanta ve ufacık yat limanında elliden fazla yelkenli ve kotra dikkatimizi çekiyor. Denizdeyse tek bir tekne bile yok, öğle sıcağında kimse denize açılmak istemiyor anlaşılan. Yat kulübünden şehre kadar yürüyüşümüzde aralara serpilmiş çay ve bira bahçelerini, balık tutanları, banklarda tembellik edenleri geçiyoruz. Şehrin girişinde Robert Mugabe Meydanı’na gelmeden az önce kuzeydeki anayollar köprülerle birleşiyor. Sahilde tek tük turist dışında pek Maputolu yok. Bölge, ıssız olduğu için hırsızların en favori çalışma mekanı. Geçtiğimiz sahil yolu güvenli değil, dönüşte taksiyle dönmek gerek.

Şehir merkezinin girişindeki Avenida 25 de Setembro’da yirmi dakika kadar ilerledikten sonra sadece cumartesileri açılan ve yerel el sanatlarının satıldığı Praça 25 de Julho Meydanı’nda biraz soluklanıyoruz. Burası tam bir cümbüş. Satıcılar yaptıkları batikleri, sepetleri ve bazı tahta işlerini ağaçlara asmışlar, hepsi rüzgarda savruluyor ve herkes size bir şeyler satmak için etrafınızda pervane. Her turist gibi vazifemizi yapıp hediyelik eşyaları çantamıza atıyoruz -fiyatlar dipte. El sanatları pazarını terk edip caddeye dönüyoruz, iki sokak ötedeki “Mercado Central” (Merkez Pazar)ın dış yüzü ilgimizi çekiyor -kolonyal dönemde yapıldığı çok açık. Pazarın yarısı kapalı alanda. İçeride her türlü baharat, kurutulmuş balık, timsah eti, giysi, buraya özgü sebze ve meyveler satılıyor. Mozambik’in önemli üç ihraç ürünü var: kaju fıstığı, karides ve peri-peri adındaki acı baharat.

Pazarda karideslere özel bir  bölüm ayrılmış. Nasıl ayrılmasın? Çeşitte sınır yok: 1-3 cm’lik bildiğimiz karidesten, 15-20 cm’lik kaplan karidese kadar her boy, her cins karides Mozambik sularından çıkıyor. Özellikle 20 cm’lik kaplan karidesler günlük uçuşlarla Avrupa’da lüks restoranlarda cüzdanına güvenenler için yola çıkıyor. Peri-peri, parlak kırmızı renkli, bir parmak boğumu büyüklüğünde bir acı biber cinsi. Yediğinizde, benim durumumdaki gibi, önce dudaklarınızda keskin bir acı başlıyor, oradan yanaklarınıza ve yeteri kadar yediyseniz en son yemek borunuza kadar ulaşıyor ama en önemlisi acısı kolay kolay geçmiyor!

Merkez Pazar’ın arkasındaki sokak, bayramlarda bizim Eminönü Meydanı gibi… Satıcılar kaldırıma yayılmış yürüyecek yer bırakmamışlar ve aklınıza gelebilecek her türlü mal da tezgahlarında: plastik ayakkabılar, çoraplar, küçük radyolar, battaniye, yardım kuruluşlarının dağıttığı ikinci el giysiler (gelişmiş ülkelerden yardım amacıyla toplanan kullanılmış giysiler her zaman bedava dağıtılmıyor), motor parçaları, çalı eti (yerel adıyla bush-meat’in tipik avlanma şekli: çalılar çember seklinde ateşe verilir, ateşten kaçan hayvanlar bir şekilde öldürülür ve bush-meat, çalı eti olarak satılır), ilaç niyetine bitki kökleri vs.

Buradan Praça de Independencia’ya geliyoruz -hazır pazar gezmeye başlamışken meydandaki halk pazarına bakmadan olmaz. Burası az önce girdiğimiz merkez pazarın daha salaş olanı. Tezgahlar arasına 3-4 sandalye bir buzdolabı atan başlamış bira satışına, neredeyse her on tezgaha bir birahane düşüyor. Domates, balık ve ayakkabıların hemen yanında çakırkeyif yüzler dikkat çekiyor. Mozambik’in altyapısı iç savaşta yok olduğu için ulaşım çok yavaş ve ülkede frigorifik kamyon yok gibi bir şey. Peki Mozambik’in sıcak havasında etler bozulmadan nasıl taşınıyor? Cevap basit, hayvanlar canlı taşınıyor ve canlı satılıyor. Halk pazarından çıkıp hemen sola dönünce bu kez tavuk pazarına giriyoruz. Pazarda adına yakışır biçimde tavuktan başka bir şey yok, hemen çıkalım ve aynı hızla katedrali geçip “Demir Ev”e yönelelim. “Demir Ev” tamamen çelikten yapılma güzel bir bina. Bina, 1892 yılında ünlü mühendis Eiffel (Eyfel) tarafından yapılmış. Hangi Eyfel demeyin sevgili okuyucu, bildiğimiz Eyfel. Hani şu Paris’teki Eyfel Kulesi’ni yapan kişi. Bu sefer de Paris nere, Mozambik nere diye soracaksınız değil mi sevgili okuyucu. Haklısınız çünkü Eyfel, Mozambik’e hiç gelmemiş ama Mozambik Valisi’nin evi olması için ısmarlanan yapıyı prefabrike olarak tamamlayıp monte edilmesi için buraya göndermiş. Ev, Maputo’ya kurulmuş ama Afrika’nın sıcak güneşi altında çelik bir kutuda yaşama fikri Vali’yi pek açmamış olsa gerek Vali, Eyfel’in bu eserini devletin “sıcaklığa dayanıklı” kurumlarının kullanımına tahsis etmiş. Binanın bugünkü sakinleriyse Mozambik Milli Kültür Müdürlüğü. Eyfel’in tasarladığı bir eser görmek isterim, ama uzağa gidemem diyorsanız ve İzmirli’yseniz işiniz kolay: İzmir Konak İskelesi de Eyfel’in imzasını taşıyor.

Jardim Tunduru Botanik Bahçesi’nin kapısındaki satıcılardan açlığımızı yatıştırmak için bir şeyler alırken bir minibüs konvoyu kornalar çalarak geliyor: düğün alayı. Gelin ve damat önümüzden geçip giderken, şarkılar söyleyip dans ediyorlar. Sonra yeni minibüsler geliyor, yeni damat-gelinler önümüzden geçiyor. Biz şaşkın bir şekilde bakınırken düğün alayındakilerden biri durumu açıklıyor: “Bizim kabilede evlilik töreni sabah erkenden başlar; gelini evden alırız, sonra kilisede evlenmeye gideriz. Bu bitince belediyede resmi olarak imza atarız, sonra açık havada bir yere gelir şarkılar söyleriz -ki siz şu anda bunu görüyorsunuz. Şarkılar bitince yemek yeriz, gelin ve damat tarafı birbirlerine hediyeler verirler. Hediye faslı bitince hep beraber bira içeriz. Ertesi sabah ayılınca tekrar öğlen yemeği yer ve dağılırız.” Anlaşılan bütün düğünler bu takvime uyduğu için düğün alayları aynı anda şehir merkezindeki tek bakımlı yeşil alana varmaya başlamıştı. Botanik bahçesi iyice kalabalıklaştı. Oturduğumuz yerden, ağaçlar izin verdiğince, şarkı söyleyip dans eden dört ayrı grubu görebiliyoruz. Derken gerideki ağaçların arasından göremediğimiz başka düğün gruplarının da sesleri gelmeye başlıyor. Hava kararmaya yüz tutuyor ama parktan hiç ayrılasımız yok: Sekiz ayrı düğün alayının aynı anda söylediği Afrika şarkılarını dinleyip, düğün gruplarının dans etmesini seyrediyoruz; hem gözler hem kulaklar için çok renkli, muhteşem bir gösteri bu. Güzel geçen günün finalinde Maputo bize unutulmayacak bir anı hediye ediyor. Obrigado, Maputo! Muito obrigado!*

Başar Kurtbayram

http://www.simdigezelim.com/

Close