Afrika’nın ortasında, Ekvator çizgisinin ikiye ayırdığı, hem kuzey yarımkürede hem de güney yarımkürede toprakları olan bir ülke Kenya. Afrika denince ilk akla gelen şey çöl olsa da birçok başka Afrika ülkesinde olduğu gibi Kenya da, ilk kez kendisini ziyaret edenleri şaşırtmaya hazır bir şekilde konuklarını bekliyor.
Kenya, kendi bölgesinde en gelişmiş ekonomilerden birine sahip. Ancak ne yazık ki halkının büyük bir kesimi hala fakirlik ve açlık sınırında yaşıyor. Buna rağmen özellikle Çin destekli ekonomik politikalar ile kendini geliştirmeye çabalıyor bu güzel ülke. İnsanları sıcak ve güler yüzlü. Kendi içlerinde ciddi kültürel farklılıklar olan 20’den fazla ırk ve bunun getirdiği dil ve inanç farklılıkları var elbette.
Özellikle dünya çapında en çok tanınan topluluklardan biri olan Masai kabilesi tüm dünyaya karşı bir duruş sergilercesine günlük hayatın hengâmesine kapılmadan kendi kültürlerini yaşamaya devam ediyor. Kırmızı kıyafetleri ve yazılı olmayan kanunlar ile düzenlenmiş sosyal hayatları, dünyanın geri kalan kısmını hala çok şaşırtmaya devam ediyor.
Özellikle öküzbaş ve zebra başta olmak üzere her yıl 1 milyon 500 bin otçul hayvanın gerçekleştirdiği ve dünyadaki en büyük hayvan göçü olan “Büyük Göç”, Temmuz – Ekim ayları arasında Masai Mara topraklarında gerçekleşiyor. Bu da elbette Kenya’yı yaban hayatın en iyi gözlemlenebileceği yerlerden biri haline getiriyor.
Ülkedeki diğer şartların aksine yaban hayat gözlem turizmi olarak Türkçeleştirebileceğimiz safari (aslında Swahili dilinde “uzun yolculuk” anlamına geliyor) konusunda çok iyi bir altyapıya kavuşmuş olan Kenya’da ülke geneline yayılmış birçok ulusal parkta 5 yıldızlı konforu bulabileceğiniz tesisler mevcut. Hatta bazı yatırımcılar gerçekten de bu uçsuz bucaksız düzlükler içinde misafirleri için vahalar kadar güzel mekanlar kurmuş durumdalar. Dünyanın başka herhangi bir noktasında bulamayacağınız lüks tatilleri Masai Mara’nın ortasında yakalamanız mümkün.
Safariler 6 kişilik 4×4 araçlarla yapılıyor. Kendi içinde oldukça geniş olan bu araçlarda koltuklar gayet güzel bir şekilde tek kişilik olarak dizayn edildiği için her yolcu kendi alanında rahatça doğal hayatı gözlemleme imkânı buluyor. Bu araçların tavanları da bir mekanizma ile açılıyor ve bu sayede safari sırasında çok güzel kareler yakalanabiliyor.
Kenya özellikle vahşi yaşamı ve doğal hayatın unsurlarını fotoğraflamak isteyen fotoğraf tutkunları için biçilmiş kaftan. Yıl boyunca 25 – 28 derece civarında seyreden ülkede her gün yaklaşık 12 saat gün ışığı oluyor. Işığın en güzel vurduğu saatler olan gün doğumu ve günbatımı safarileri aynı zamanda hayvanların en çok görülebildiği, şanslıysanız bir av sahnesini yakalama imkânınızın olduğu saatler.
Safari araçlarını kullanan şoförler artık bölgeleri avuçlarının içi gibi biliyorlar ve her hayvanın ait olduğu aileye ve o ailenin bireylerine kadar tanıyorlar. Ayrıca kendi içlerinde kullandıkları başarılı bir telsiz iletişim sistemi ile parkın bir köşesinde olan biten anında tüm araçlara bildiriliyor ve böylece kimse yaşanan heyecandan uzak kalmıyor.
Yaban hayatı konusunda dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Kenya, bir ulusal park cenneti adeta. Ülke içinde birçok bölge ulusal park ilan edilmiş ve içerisindeki yabani hayvanlar yasalar ile çok sıkı koruma altına alınmış. Bunun en somut örneğini ise dünyada yalnızca üç tane bulunan Carnivore Restoran’ın Nairobi şubesinde görmek mümkün. 10 – 12 yıl gibi kısa bir süre öncesine kadar tüm av hayvanlarının satışını yapan bu restoranda artık çoğu hayvanın etinin satılması yasaklanmış. Şu anda yalnızca yenilmek üzere yetiştirilen hayvanların etleri servis ediliyor. Tabii farklı bir havası olan bu restoran, ihtişamından herhangi bir şey kaybetmemiş durumda.
Yıllarca Türk televizyonlarında da gösterilen Büyük Kediler Günlüğü isimli belgeselin çekildiği topraklar olan Masai Mara’nın, Kenya’da en çok bilinen ve en çok ziyaretçi çeken ulusal park olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tanzanya’da bulunan Serengeti düzlüklerinin kuzeydeki devamı olan Masai Mara, Büyük Göç’ün yolu üzerinde olmasından ötürü özellikle Temmuz – Ekim ayları arasında yoğun bir hayvan topluluğuna ev sahipliği yapıyor. Böylesine zengin bir av menüsü varken geniş aslan aileleri ve leopar, çita gibi büyük kedilerin yoğunlukla bulunduğu bir yer olmasına şaşırmamak gerek Mara’nın. Afrika’nın Beş Büyüğü olarak adlandırılan; aslan, fil, gergedan, buffalo ve leopar Masai Mara’da rahatlıkla görülebiliyor.
Buraya gelen ziyaretçiler televizyon ekranlarında izledikleri hayvanları canlı olarak görmenin heyecanını gerçekten yaşıyor. Bir anda aracınızın telsizine düşen Swahili dilindeki bir mesaj ile siz de heyecanlanıyor ve bir sonraki hayvanın hangisi olduğu konusunda dualar ve dilekler ile geçen dakikalar yaşıyorsunuz. Bazen rehberleriniz ketum oluyor ve siz karşınızda sere serpe uzanmış bir çita görünceye kadar neyi takip ettiğinizi, hangi sürprizle karşılaşacağınızı bilemiyorsunuz.
Masai Mara’nın turistik açıdan en gelişmiş ulusal park olduğunu da söyleyebiliriz. Doğal hayatın kendine özgü düzenini mümkün olduğunca bozmadan bölgede hizmet veren tesisler, on metre ileride hayvanlar özgürce dolaşırken, kendi alanları içerisinde size mümkün olan en yüksek konforu sağlamaya çalışıyor. Günbatımında eğer safaride değilseniz, odanızın havuzundan Mara düzlüklerinde dolaşan filleri, zürafaları, aslanları ve diğer nice hayvanı izlemeniz mümkün.
Başkent Nairobi’nin kuzeybatısında yer alan Nakuru ve Naivasha gölleri özellikle kuş severler için bir cennet. Balıkçıl kartallar ve turnalar elbette var. Fakat herkesin bir an düşünüp anımsayacağı pembe flamingo sürüleri yılın belirli zamanlarında su yüzeyi görünmeyecek şekilde Nakuru Gölü’nü boylu boyunca kaplıyorlar. Nakuru Gölü’nün suyunda yer alan bir alüvyon nedeni ile bu zamanlarda gölü kaplayan hayvanlar kuş gözlemciliği ve kuş fotoğrafçılarına merak salan gezginler tarafından en çok tercih edilen yerlerin başında geliyor. Aynı zamanda sayıları gittikçe azalan gergedanlar, kalabalık gruplar halinde Nakuru Ulusal Parkı’nda gözlemlenebiliyor.
Kenya’nın diğerlerine göre az bilinen ulusal parklarından bir tanesi, Kilimanjaro Dağı’nın eteklerinde yer alan, geniş düzlükler üzerine kurulmuş Amboseli Ulusal Parkı. Burası Afrika fillerinin esas yuvası olarak biliniyor. İçinde bulundurduğu bataklıklar nedeniyle fil nüfusuna ideal bir yuva olan Amboseli de yine önemli konaklama tesislerine ev sahipliği yapıyor. Fillerle birlikte aslan başta olmak üzere, birçok yırtıcı hayvan da bu ulusal park içerisinde yaşamlarını sürdürüyor.
Gerçekten de vahşi yaşam ve doğa fotoğrafçıları için bulunmaz bir vaha niteliğinde Kenya. Bir an bir ağacın dalında miskin miskin uyuyan leopar fotoğraflanırken, bir sonrakinde avının peşinde koşan bir çitayı en atik hareketiyle fotoğraf karesinde yakalamak mümkün. Siluet fotoğrafları çekmeyi sevenler için muhteşem günbatımları, tüm zarafetiyle yürüyen zürafalar ve sanki el yordamı ile planlanarak yerleştirilmiş gibi görünen akasya ağaçları ile enfes kareler ortaya çıkarıyor.
Ülkede sarıhumma riski var. Ancak seyahatinizden 10 gün öncesine kadar Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü’ne bağlı Seyahat Sağlığı Merkezleri’nde ücretsiz yaptıracağınız sarıhumma aşısıyla bu riski ortadan kaldırabilirsiniz. Ayrıca doktorunuza danışıp seyahate gitmeden bir süre önce başlayacağınız, seyahat sırasında ve döndükten bir süre sonra da devam edeceğiniz bir sıtma ilacı ile sıtma hastalığı riskini de sıfıra indirmiş oluyorsunuz.
İster fotoğraf çekmek, ister yalnızca safari yapmak amacıyla gitmiş olun, Kenya günlük yaşamın yıpratıcı monotonluğundan uzakta, vahşi yaşam ve doğanın kendi tınıları ve renkleri içinde içsel bir dinginliğe ulaşacağınız, mutluluk veren, günbatımı kıvamında bir ülke. Bir kez bu tada vardıktan sonra Kenya’dan vazgeçemeyecek, bir kez daha gitmek için planlarınızı Türkiye’ye dönüş uçağında yapmaya başlayacaksınız.
Velit GAZEL