Şangay ya da Şanghay her yerde adı başka yazılan şehirlerden biri. Nasıl olmasın ki? Çince de aynı sözcük beş ayrı anlama gelebiliyor, yazılışı aynı ama söylenme şekline göre anlamları farklılaşıyor. Durun biraz daha başa döneyim. Aslında Çince denilen şey yazılışı aynı olan ama okunuşu tamamıyla farklı olan iki ayrı dil kümesinden oluşuyor: Kantonca( Güney Çin’in dili) ve Mandarince ( Kuzey Çin’in dili). Yani Guandong’dan gelen bir Çinli ile Pekin’den gelen bir Çinli oturup Çince konuşamıyorlar. Ama Çince yazışabiliyorlar. Okunuşu ayrı ama yazılışı ayrı bir dil. Çincedeki ayrımı anladık mı? Ihhh acele yok. Bir de yerel farklılıklar var. Diyelim Mandarin konuşan iki Çinli bir araya geldi. Aynı dili konuşuyor olmaları birbirlerini anlayacakları anlamına gelmiyor. Aynı dil bu kez alt gruplara bölünüyor mesela tamam Mandarin var ma bir de Şangayın kendi lehçesi Şangayca var. Bu şehrin dili de bir şekilde kendi içinde gelişim göstererek Mandarince ve Kantonca’dan ayrılmış. Şehre dışarıdan gelen Çinliler yerel dili tam anlayamıyor. Sonuç: Çinli Çinliyi anlamıyor, ben onları hiç anlamıyorum.
Şangay, tam Yangtze Nehri’nin ağzında deniz kıyısında doğal korunaklı bir konumda kurulmuş. Yani şehrin ulaşımı kolay, su var, Yangtze nehir boyunca üretilen ürünlerin ticaretinin yapılabileceği ideal bir yer. Hazır harita elimin altındayken göstereyim yerini.
Şehir konumu itibarıyle ideal koşulları sağladığı için asırlardır ülkenin ticaret merkezlerinden biri olmuş. Ülkede ticaret yapmak isteyen yabancıların ilk uğradığı ve yerleştiği yerler arasında da hep ilk başlarda olmuş.
Bu özellikleriyle Şangay denince akla dışarıya açıklık , ticaret ve alışveriş geliyor. Şehrin “Bund” denilen bölgesi 18.yy’dan itibaren yabancıların mesken tuttuğu bir yer olmuş. Dış modalar ülkeye hep buradan girip yayılmış. Şehrin bir zamanlar ki lakabı “Doğu’nun Paris’i” ymiş. Bu aslında benim için şehri sevmeme sebebim olabilir, çünkü Paris’i pek sevmem. Ama neyseki bu lakap gereğinden çoook fazla kullanılıyor.
Vikipedi’dan tüm bilgiyi alalım, işte zaman “Doğu’nun Parisleri” olarak anılan şehirlerin tüm listesi:
1. Bakü, Azerbeycan 2. Bandung, Endonezya 3. Beyrut, Lübnan 4. Bükreş, Romanya 5. Budapeşte, Macaristan 6. İsfahan, İran 7. Hanoi, Vietnam 8. HoChiMinh, Vietnam 9. Kalküta, Hindistan 10. Lahor, Pakistan 11. Leipzig, Almanya 12. Pondiçeri, Hindistan 13. Prag, Çek Cumhuriyeti 14. Riga, Letonya 15. Ross Adası 16. St. Petersburg, Rusya 17. Varşova, Polonya 18. Vee ŞangayŞanghay kendisine verilen Paris sıfatını çoktan katlamış, şehir her bakımdan “daha”: zengin, fakir, hareketli, temiz, pis, büyük, etkileyici, kalabalık vb.
Şehir daha fazla alışveriş üzerine kurulduğu için fazla hoşlanmadım ama bugünün Çin‘ini anlamak için gelinmesi gereken bir yer. Gelince de Nanjing caddesi boyunca küçük dükkanlarda deli gibi alışveriş edip (çoğunlukla kazıklanarak) oradan People’s Square’de soluklanıp Pudong’un gökdelenleri ve lüks markalarla dolu caddelerine “vay be bu adamlarda bu kadar para var mı?” deyip gün batımını onbinlerce Çinliyle birlikte nehir kıyısında Bund’da yürüyerek karşılayabilirsiniz. Şangay diğer Çin şehirlerine göre cep düşmanı bir yer, ama çok fazla otel var ve her zaman indirim yapan birini bulmanız mümkün. Çin resmi tatillerinden birinde gitmiyorsanız, rezervasyon yapmanız şart değil son anda daha iyi fiyatlarla yer bulmanız olası.
Başar Kurtbayram