Close
Orta Dünya’da Yeşil Vadi: Karlovy Vary

Orta Dünya’da Yeşil Vadi: Karlovy Vary

“Seni o sabah gördüm, ilk defa / Yemyeşil dağlarında sisli bir örtü / Akan sularında bir sevgilinin hayali / Hayallerime sığmıyordun…” Birdenbire bu dizeler dökülüverdi dudaklarımdan. Sabahın erken saatlerinde vardığımız Karlovy Vary yemyeşil ormanlarla kaplı, dingin, ruhumu ısıtan bir yer. Tolkien’in Orta Dünya’sındaki elflerin gizli şehirleri gibi, dağların arasından çıkıveriyor karşımıza. Sıcak su banyolarının buharları yer yer yoğun bir sis tabakası eklemiş bu tabloya. Gelin tülleri gibi süslemiş kenti. Kent o kadar sakin ve huzurlu ki, ortasından akan deredeki sıcak suyun şırıltısı duyulabiliyor.

Burası Çek Cumhuriyeti’nin batısında yer alan, isminin Çekçe anlamı “Kralın banyosu” olan 50 bin civarında nüfusa sahip bir şehir. Karayolu ile Prag’dan sonra iki saat kadar uzaklıkta, Warm nehrinin dar vadisinde yer alıyor. Batı Bohemya bölgesinde Roma İmparatoru Dördüncü Karl tarafından 1300’lü yıllarda bir kaplıca köyü olarak kurulmuş, eski adı da Karlsbad, yani Karl’ın Banyosu. O zamandan bugüne dünyadaki pek çok ünlü siyasi kişilik, asker ya da sanatçı tarafından ziyaret edilmiş. Karl Marx, Sigmund Freud, Beethoven, Mozart ilk akla gelen isimler arasında. Bir dönem ulu önder Atatürk de buraya tedavi amacıyla gelmiş. Burada geçirdiği günler Atatürk’ün güncesinde “Karlsbad Günlüğü” bölümü olarak 30 Haziran – 27 Temmuz 1918 tarihlerini kapsıyor. Bugün halen hizmet veren Carlsbad Plaza’da kalmış ve dönüşünde ülkemizde de Yalova kaplıcalarının açılmasını istemiş. Kaldığı otelde anısına saygı gösterilerek bir onurluk yerleştirilmiş. O’nun ağrılarını alabilmiş midir bu şifalı sular diye dertleniyorum…

Kentin içi canlı, dükkânlar pırıl pırıl, sokaklar kalabalık, her yer tertemiz. Gruptan ayrılıp sıcak bir şeyler içmek için yer arıyoruz. Zamanı ve mekânı unutuyor, sokaklarda bir sağa, bir sola dönerek kendimizi akışa bırakıyoruz. Karlovy Vary’nin ortasındaki derenin üzerinde masallardaki gibi bir köprü ve köprünün üzerinde bir kafenin masa ve sandalyeleri gözümüze ilişiyor. Güler yüzlü garson beyaz masalara servisini yaparken bu köprü – kafe fikrinin ne kadar hoş olduğunu fark ediyoruz. Kahve içmek keyifli iş, hele de güzel bir mekânda olursa o an belleklerde ölümsüzleşiyor. Bir fotoğraf karesi gibi.

Her tarafta hediyelik eşya dükkânları var. Geleneksel el yapımı cam eşyalar, kristal, porselen, takılar, kâğıt helva ve özel içkiler en fazla dikkat çeken ürünler. Becherovka adında, birçok bitki özü ve baharatla hazırlanmış, baskın olarak tarçın kokulu ve yüksek alkollü bir tür likör buranın en özel içkisi sayılıyor. Rivayete göre tuzlu kaplıca suyunu içtikten sonra Becherovka’ya ihtiyacınız oluyormuş! Ayrıca kaplıca suyu ile Becherovka’nın birlikte içildiğinde ağrıları giderdiğine inanılıyor. Satıcılar güler yüzlü ve iyice ustalaşmışlar. Kapısından girdiğim dükkânda Türk olduğumuzu öğrendiğinde satıcı cebinden Türk bayrağını çıkarıp omuzuna yerleştirdi. Dükkândan cam törpüler ve cam kolyeler alıp dışarı çıkarken öğrendiği birkaç Türkçe sözcükle el sallayıp beni uğurladı. Pazarlama yeteneğine hayran kaldım, çünkü bizden sonraki grup için hemen bir İsviçre Bayrağı çıkarıverdi!

Yürümeye devam ederken küçük bir alanda U Svejka restoranına bizi davet eden Aslan Asker Şvayk’ın tam boy kuklasına rastlıyoruz. Çek yazar Yaroslav Haşek’in savaş çığırtkanlığı, militarizm ve devlet buyurganlığını alaya alan roman kahramanı Şvayk yanına oturup fotoğraf çektirmek isteyenlerin ilgi odağı olmuş.

Sıcak su banyolarını kullanmak ve konaklamak için birçok nitelikli otel var. Kentin ortasında sıcak suyun çıktığı noktada gösterişli bir alan yapmışlar. Suyun ısısını ve gücünü görebiliyorsunuz. Vridelni Kolonada adlı yapıda cam bir bölme içinde sıcak suyun kendi gücüyle metrelerce yukarı fışkırdığı görülebiliyor. İçilebilir nitelikteki su sıcak ve tuzlu, şifa niyetine diye düşünmezseniz aslında içilir şey değil! Kentin içinden geçen dereye akan su 40 derecenin üstünde olduğundan buharlar çıkararak ilerliyor, kente masalsı bir hava veriyor. Bölgenin termal suları sadece şifa vermek için kullanılmakla kalmıyor. Günümüzde yenilenmek, günlük streslerden arınmak için insanlar buraya geliyor. Karlovy Vary termal turizm ile özdeşleşmiş bir kent olmakla yetinmemiş, 1946’dan beri uluslararası bir film festivaline ev sahipliği yapıyor. Karlovy Vary Film Festivali bu eşsiz atmosferde Orta Avrupa’nın en saygın festivali haline gelmiş. Her yıl Temmuz ayının ilk yarısı boyunca düzenlenen festivalde birçok ünlü konuk kentin kültürel yaşamına renk katıyor.

Karlovy Vary küçük bir kent olmasına karşın gece hayatı oldukça renkli. Çeşitli gece kulüpleri, barlar ve restoran – kafeler keyifli zamanlar vaat ediyor. Kimi restoranlarda özel gösteri ve eğlenceler eksik olmuyor. Kent müzeleri, galerileri, anıtları ve özenli mimari yapılarıyla Prag’ın küçültülmüş hali izlenimi vermeyi başarıyor.

Kenti çevreleyen ormanlık dik tepelerden birisine kısa mesafeli raylı funiküler kurulmuş. Tepeye kan ter içinde tırmanmak istemeyen turistlere katılıp bir dakikada yukarıdaki seyir terasına ulaştık. Kentin panoramik manzarası ayaklar altına seriliverdi. Temiz dağ havasından mı, yoksa yamaçlardaki yeşil cümbüşünden mi bilemeden başım dönerken Karadeniz yaylalarını aklıma getirdim. Bir yeri bozmadan, kirletmeden, doğa ile uyum içinde koruyarak gelişmesini sağlamak çok mu zor acaba diye düşündüm.

Otobüsle geri dönüş yolunda, satın aldığım kalp şeklindeki cam kolyeye dokunuyor, avucumun içinde ısıtıyorum. Karlovy Vary benim ruhumu ısıttı. Dingin, huzurlu, sessiz, yeşil Karlovy Vary.

Hoşça kal Karlovy Vary! Na Şledanu Karlovy Vary!

Çek Cumhuriyeti destinasyonlu Gazella Turizm turlarına göz atmak için tıklayınız.

Gazella Turizm Çek Cumhuriyeti hakkında bilgi ve turlar

Fotoğraf Galerisi:

 

Yazı: Sevda Korkmazgil

Fotoğraflar: Gökhan Korkmazgil

Close